Depresyon Nedir?

Diğer Yazılar

DOĞAL ABA Nedir?
Aile Danışmanlığının Önemi
Otizmli Çocuğa Sahip Ailelerin Yaşadıkları Kaygılar ve Aşamalar Nedir?
Çocuğunuzun Arkadaşlık İlişkilerindeki Rolü
Çocuklarda Yaratıcılığı Geliştiren Oyunlar
Rett Sendromu Belirtileri Nelerdir?
Empati Duygusu Nasıl Gelişir?
Down Sendromunda Eğitim Hakkı
İndigo Çocuk Nedir?
Atipik Otizm Nedir?
Çocuklarda Uyku Düzeni ve Uyku Bozuklarını Giderme Yolları
Sınav Kaygısı İle Başetmek Mümkün!
Stres İle Nasıl Başa Çıkarız?
Televizyon ve Bilgisayar Oyunlarının Çocuğun Gelişimine Etkileri
Çalışan Annelerimiz
Çalışmak, Çalışmak ve Verimli Ders Çalışmak
Tırnak Yeme Problemi
Çocuklarda Alt Islatma Problemi
Kardeş Kıskançlığı
Çocukları Okula Başlayan Ailelere Bazı Öneriler
Mutlu Çocuk
Yaygın Gelişimsel Bozukluk
Çocuklarda Kitap Okuma Alışkanlığı
Okula Uyum Süreci ve Okul Fobisi
Ergenlikte Öfke
Öfkemizi Nasıl Kontrol Edebiliriz?
2 Yaş Özel Bir Yaş
Çocuğum Okuma Yazma Becerisini Kazanmaya Hazır Mı ve Okul Olgunluğunu Kazanmış Mı?
Çocuklarda İzinsiz Alma Davranışını Önlemek İçin Neler Yapmalıyız?
Ailenin Önemi
Çocuk ve Ergenlerde Sosyal Kaygı
Çocuğumuzu Duyabilmek, Dinleyebilmek...
7 - 11 Yaş Çocuğunun Özellikleri - Görülebilecek Davranış Problemleri
6 - 12 Yaş Döneminde İletişim
3 - 6 Yaş Çocuğu İle İletişim Kurma Becerisi
Boşanmaların Çocuk Üzerindeki Etkileri
Anne Baba Tutumlarının Çocuk Üzerindeki Etkileri
Evlilikte Mutluluğu Bulabilir miyiz?

 

 

Depresyon (Çökkünlük):

Çökkünlük, derin üzüntülü, bazen de hem üzüntülü, hem bunaltılı bir duygu durumla birlikte düşünce, konuşma, devinim ve fizyolojik işlevlerde yavaşlama, durgunlaşma ve bunların yanı sıra değersizlik, küçüklük, güçsüzlük, isteksizlik, karamsarlık duygu ve düşünceleri ile belirli bir sendromdur. Bu sendrom bir çok ruhsal ya da ruhsal olmayan hastalıkta görülebilir. Bu nedenle birincil ve ikincil olmak üzere iki ana kümede ele alınması yaygınlaşmıştır.

  1. Birincil çökkünlükler: Bedensel ya da başka bir ruhsal hastalığa bağlı olmaksızın ortaya çıkan ruhsal çökkünlüklerdir.

  2. İkincil Çökkünlükler: Bedensel ya da başka bir ruhsal hastalığa ikincil olarak ortaya çıkan çökkünlük durumlarıdır. (ÖZTÜRK & ULUŞAHİN, 2016)

Çökkünlük döneminde en sık görülen ana belirtiler ve bulgular:

  • Çökkün ve bunaltılı duygudurum (üzüntülü, elem, bunaltı)

  • Genel isteksizlik, ilgilerde azalma, eskiden zevk aldığı şeylerden zevk alamam (anhedonia)

  • Enerji azlığı, çabuk yorulma

  • Dikkati yoğunlaştırma yetisinde azalma, dalgınlık

  • Yetersizlik, değersizlik, suçluluk düşünceleri

  • Uykuda azalma ya da artma

  • İştah ve kiloda değişiklik

  • Ölüm ve özkıyım düşünceleri

  • Psikomotor yavaşlama ya da ajitasyon

  • Konuşma ya da davranışların yavaşlamış olması, ya da huzursuz ve tedirgin görünmek

Kabaca yukarıda ki ölçütlerden tanı konması gerekli olan minimum sayıda kriteri yani 5 kriteri karşılıyorsanız hafif derecede, 7 tanesini karşılıyorsa orta derecede ve hepsini karşılıyorsa ağır derecede depresyona karşılık gelmektedir. (TORUN, 2017)

Bilişsel Davranışçı Terapi:

1960’lı yıllarda Beck duygudurum bozukluklarının tedavisinde kullanılabileceğini ileri sürdüğü ve adını ‘bilişsel terapiler’ koyduğu yaklaşımı geliştirmiştir. Bireylerin günlük yaşamlarında üstesinden gelemedikleri güçlükler ve yaşam problemleri ile karşılaştıklarında onlara yardım etmek için öğrenme kuramlarını uygulayan, Problem odaklı, ‘şimdi ve burada’ ile ilgilenen, davranışçı psikolojik danışma kuramından temel alınarak geliştirilmiş bir tedavi şeklidir. Beck’in bilişsel kuramına göre, çocukluk çağındaki deneyimler öğrenme yolu ile bazı temel düşünce ve inanç sistemlerinin oluşmasına neden olur ve yapısal düzeyde bunlar ‘şema’ olarak adlandırılır (Başoğlu & Buldukoğlu, 2015;7(1)). Örneğin, evlilikte bir şeyin bozuk gitmesi hemen çocuklukta yerleşmiş olumsuz kavramları zincirleme uyarır ve kişi artık evliliğinde her şeyin kötüye gideceğini, kendisinin değersiz ve sevilmeyen bir insan olduğu, geleceğin karanlık, dünyanın bomboş olduğu yargılarını harekete geçirir (ÖZTÜRK & ULUŞAHİN, 2016). Yaşam olayları sessiz durmakta olan şemaların aktive olmasına ve ‘olumsuz otomatik düşüncelerin’ ortaya çıkmasına ve sonuç olarak öfke, kaygı, suçluluk, üzüntü gibi hoş olmayan duyguların oluşmasına yol açar. Davranışçı terapilerle bilişsel terapilerin entegrasyonu, terapistlerin başvuranların korkuları, arzu, açıklama ve algılama biçimleri ile daha ilgili olmalarını sağlamıştır. BDT davranış değişiklikleri, eğitim ve öğretim için bilişsel yeniden yapılandırmayı Kullanır. BDT üç temel önermeye dayanmaktadır: bilişsel aktivite davranışı etkiler, bilişsel aktivite izlenebilir ve değişebilir, istenilen davranış değişikliği bilişsel değişim yoluyla sağlanabilir. Birçok çalışma ve meta-analiz ile bilişsel terapinin depresyondaki etkinliği gösterilmiştir. Depresif belirtilerin azaltılması yönünden psikodinamik terapi, KİT ve destekleyici terapi ile karşılaştırıldığında BDT’nin en etkili terapi olduğu belirtilmektedir. BDT hemşirelik süreci ile benzer bazı özelliklere sahiptir. Her iki yaklaşım da hasta merkezlidir, hemşire ve hasta arasında güçlü bir işbirliğini gerektirir. BDT’de hemşirelik sürecinde olduğu gibi araştırma kanıtlarına dayalı tedavi stratejilerini ve standardize edilmiş ölçme araçlarını kullanır. Bu özellikleriyle, hemşirelik bakımının terapötik etkinliğine önemli katkı yapabilir ve bireyin sağlıklı baş etme yanıtlarını artırmak amacıyla psikiyatri hemşireleri tarafından sağlık bakımının verildiği her ortamda kullanılabilir

(Başoğlu & Buldukoğlu, 2015;7(1)).

Hümanistik-Varoluşçu Terapi:

Hümanistik terapi, "destekleyici" terapi olarak tanımlanabilir ve direktif olmayan, yargısız, hasta merkezli ilkelere dayalı ve empatik bir yaklaşım sunar. Hümanistik psikolojik terapiler analitik ve davranışsal okullar ile karakterize tanı ve kuralcı yaklaşımlara karşı bir protesto olarak 1950’li yıllarda geliştirilmiştir. Hümanist yaklaşım olarak kabul edilen anahtar psikolojik terapiler; Gestalt terapi (Perls 1976), Varoluşsal terapi (van Deurzen 1997), Transaksiyonel Analiz (Berne 1961), Kişi Odaklı Terapi (Rogers 1951) ve Kişi Odaklı Terapi ve Duygu Odaklı Terapinin birleşiminden oluşan Süreç-Deneyimsel Terapi’dir (Greenberg 1998). Bugüne kadar, Kişi Odaklı Terapi İngiltere'de sağlık hizmetleri ortamlarında en sık

Kullanılan psikoterapi yaklaşımıdır. Hümanistik terapiler “insanların potansiyellerini

geliştirmeleri için var olan içsel bir eğilimle kendilerini gerçekleştirdikleri” önermesine

dayanmaktadır. Hümanist terapilerin diğer belirleyici özellikleri şu inançlara dayanır: İnsan kendinin farkındadır, nasıl yaşayacağını seçmekte özgürdür, yaptıkları seçimlerden sorumludur ve kişisel deneyim ve özellikleri bağlamında anlaşılması gereken benzersiz varlıklardır. Terapide, şimdi ve burada yaşanan ben-sen ilişkisi esastır. Terapist, danışanın şimdi nasıl davrandığına dikkat eder. O nedenle Perls (1976) terapide tekniklerin değil ilişkinin önemli olduğunu savunur. Uygulamalarda teknikler gerektiğinde ısınma, farkında olmayı artırmada amaçlı olarak kullanılabilir. Hem grup hem de bireysel olarak uygulanabilen terapi, temelde bireysel bir çalışma türüdür. Varoluşsal hayal kırıklığı ve yaşamda amaç eksikliği depresyonla ilişkili bulunmuştur. Frankl’ın (1969) kuramlaştırması doğrultusunda varoluşsal perspektifte, depresyon yaşamda bir anlam krizi olarak kabul edilebilir (Başoğlu & Buldukoğlu, 2015;7(1))

Psikoanalitik görüş depresyonun:

Bir sevgi nesnesinin yitiminin sonucu olarak görür ve en uç biçimi anneden erken ayrılıktır. Klasik psikoanalitik kurama göre depresyonda geç oral, erken anal döneme saplanma olduğu belirtilmektedir. Ayrıca Freud’a göre depresyon, bunu yaşayan kişilerin ilk çocukluk dönemlerinde, özellikle ödipus karmaşasının çözümü öncesinde narsistik yaralanmalar yaşamış olmaları ve yaşamlarının sonraki evrelerinde benzer yaralanmaların oluşmasından kaynaklanır. Psikoanalitik benlik psikolojisine göre ise (Bibring, 1953) ortada böyle bir altbenlik-benlik- üstbenlik çatışması bulunması gerekmez, depresyon benliğin kendi içindeki bir çatışmadan köklerini alır. Benliğin değerli, sevilen, tanınan olmak; güçlü, üstün, güvenli olmak; iyi ve seven olmak gibi narsistik erekleri vardır. Benliğin bu erekleri gerçekleştirme konusunda gerçek veya imgesel bir güçsüzlük ve çaresizliği depresyona yol açar (Tuzcuoğlu & Kormaz, 2001 SAYI 14).

Biyomedikal araştırmacılar için depresyon:

Bizim bugün “depresyon” kavramıyla betimlemeye çalıştığımız “ruhsal durum ” çok eski çağlardan beri insanlar tarafından yaşanan, bilinen ve tanımlanan bir ruhsal fenomendir. Depresif yaşantıya ait tanımlamaların izini klasik Hindu tıbbi yazmalarından Eski Ahit'e kadar pek çok kadim eserde sürmek mümkündür. Günümüzde de Dünya’nın farklı coğrafyalarında ve kültürlerinde depresyon olarak tanımlanan benzeri tıbbi yöntemlerle tedavi edilen hastalar vardır. Bütün bunlar bize depresyonun evrensel bir psişik fenomen olduğunu düşündürmektedir. Depresyon gerçekten de evrensel bir hastalık mıdır? Aslında sanıldığı kadar kolay bir cevabı yoktur bu sorunun. Biyomedikal araştırmacılar için depresyonun ilk bakıştaki bu evrensel görünümü için hiç de şaşırtıcı değildir. Çünkü onlara göre depresyon biyolojik kökenli bir hastalıktır ve nörobiyolojik temelleri yeni yeni anlaşılmaktadır. Saf biyolojik ya da psikolojik yönelimliler bir tarafa, bugüne kadar depresyonun ağırlıklı olarak biyokimyasal ve psikososyal süreçlerin karşılıklı etkileşimlerinin bir sonucu olarak ortaya çıktığı genel olarak kabul görmüştür. Böyle bir kabulden yola çıkarak da birçok araştırma yapılmıştır (KAYA, SAYAR, & SAYGILI, 1997)

Çeşitli hastalıkların ve ilaçların duygu durumunu etkileyebileceğini, bazen de depresyona ya da sevince, hatta maniye yol açtığı uzun zamandır biliniyor. Gerçekten de, bu düşünce depresyonun bünyedeki aşırı “kara safra” dan kaynaklandığını öne süren Hipokrat’a dek uzanır( yaklaşık M.Ö. 400).Son 50 yılda tek kutuplu bozuklukların biyolojik temelini bulmaya çalışan araştırmacılar, çok çeşitli etkenleri göz önüne almıştır:

  • Genetik Etkiler

  • Nörokimyasal Etkiler

  • Hormon düzenleyici Sistemlerdeki Anormallikler

  • Nörofizyolojik ve Nöroanatomik etkiler

  • Uyku ve Diğer Biyolojik Ritimler (JamesN.Butcher, Mineka, & Hooley, 2013)

Kaynakça

Başoğlu, C., & Buldukoğlu, K. (2015;7(1)). Depresif Bozukluklarda Psikososyal Girişimler. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 1-15.

JamesN.Butcher, Mineka, S., & Hooley, J. (2013). Anormal Psikoloji. İstanbul: Kaktüs Yayınları.

KAYA, D., SAYAR, D., & SAYGILI, D. (1997). Kültürel Psikiyatri Açısından Depresyon kavramı. Klinik Psikofarmakolji Bülteni Cilt VII.Sayı (1-4), 42-45.

ÖZTÜRK, P., & ULUŞAHİN, P. (2016). Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. Ankara: BAYT Ltd.Şti.

TORUN, D. (2017). DEPRESYON BİLİŞSEL DAVRANIŞ TERAPİ IŞIĞINDA KENDİNE YARDIM KILAVUZU. İSTANBUL: Psikonet Yayınları.

Tuzcuoğlu, Y., & Kormaz, U. P. (2001 SAYI 14). PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK ÖĞRENCİLERİNİN BOYUN EĞİCİ DAVRANIŞ VE DEPRESYON DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ. M.Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 135-152.